Eğer beklemek zorundaysak ve tek başımıza kalmışsak oracıkta; okumak, bilinen en iyi zaman geçirme aracıdır. Bugün gittiğim kafede tam da bu durumdaydım. Geçmesi gereken bir buçuk saat ve bulunduğum kafede okunabilecek bir kaç günü geçmiş dergi ve iki gazete, "Sabah" ve "Takvim". "Yandaş medya diye yaftalandı, tamam ama köklü gazetedir nihayetinde" dedim ve başladım sayfalarını çevirmeye Sabah Gazetesi'nin. Öyle ya uzun zamandır tercih etmemiştim bu gazeteyi. Böylelikle; dedikleri kadar yandaş mı? Eğer öyleyse ne kadar yandaş? Görebilecektim nihayetinde.
Önemli olayların bile fazla detayına inmeden, hızlıca okurum. Üçüncü sayfa haberlerini yok saydıktan sonra, başladım asıl dikkatimi çeken köşe okuma kısmına. Zaten bu yazının sebebi de bu köşe yazılarından biri, sadece denk geldiğim için okuduğum bir gazetenin köşesi. Edebi derinliklerine bakılacak olursa, köşe kapmaca oyununun galipleri bunlar. Kapmışlar köşelerini, almışlar ellerine kalemi. Bu yüzden fikirleriyle ilgilendim, edep yok ki edebiyat olsun.
Sabah Gazetesi Yazarı Emre Aköz köşesinde, şu popüler "ucube anıt" mevzusuna değinmiş tabiatıyla; Avustralya'daki kanguruların kesesine değinecek değil ya. Heykelciliği tartıyor yazısında. Fikir yürütmeden önce bilgi sahibi olmak gerektiğini iyi bildiğinden olacak ki önce bir kaç heykeltıraş ismini referans gösteriyor. Konular derin; İslam'da heykel, Türkiye'de heykeltıraşlık, Atatürk heykelleri... Yazının başlığı "Ucube Heykellerle Dolu Bu Memleket".
Gözüme çarpan, çarptığı anda canımı yakan sonra tekrar çarpan bir kaç satır arası:
İslam'da heykel sorunlu bir alanı oluşturuyor ya... Bize heykeli modernleşme, çağdaşlaşma, Batılılaşma... Hasılı, "medenileşme" olarak sundular.
Sundular demeyecektin Emre, Yutturdular diyeceksin, zaten yazının ilerleyen bölümünde bunu söylüyorsun. Şimdi çekinmenin ne alemi var. Özgür memleketimin(!) özgür yazarı!
Devam ediyor:
Bir kere başımıza "Atatürk heykelleri" diye bir "şey" çıkardılar. "Şey" diyorum çünkü olay acayip kapsamlı.
Öncelikle bir sektör: Birileri bu işten para kazanıyor. (Kimsenin kazancında gözümüz yok.)
Asıl önemlisi: Atatürk heykelleri, vesayet rejimini topluma benimsetmek için kullanılıyor.
Bunun için de Atatürk heykellerini totem ve tabu haline getirdiler. Bir kere dikildi mi, bir daha kaldıramıyorsun.
Dur Emre Dur! Burada "arana" pardon, araya girmek durumundayım bir tanga edasıyla. Geçtiğimiz gün köşende dizi eleştirmenliğine soyunan sen değil miydin, çok bağlı olduğun tarihine ihanet etmiş dizinin biri. Savunduğun, bu böyle değil dediğin devlet, Osmanlı Devleti. Adı Osmanlı! Vesayet böyle olunca iyi hoş da öbür türlü olunca mı kötü? Anlaşılan sen soyunmuşsun da giyinmeyi unutmuşsun. Hazır çıplakken devam edelim biz. Zaten sana dur dedim de duracak gibi değilsin.
28 Şubat (1997) darbe döneminde ise Çılgın Kemalistler, "gerici" dedikleri insanların evlerinin önüne, Atatürk heykeli dikiyordu bir gecede.
Düşünsenize: Sabah perdeyi bir açıyorsun, karşında betondan bir Mustafa Kemal. Kaşlarını çatmış sana bakıyor.
Darbeci anlayışa biz de karşıyız Emre ama seni burada rahatsız eden darbe değil ki. Senin deyişinle Beton Mustafa Kemal. Ne yani Atatürk heykeli yerine "Bereket Tanrısı" heykeli dikselerdi daha mı çok hoşuna gidecekti? Tamam senin istediğin gibi olsun da betona oturmayasın, hele ki maazallah "yaş" betona oturursun ondan sonrasına ben karışmam.
Köşeyi kapmış ya bırakır mı? Hala devam ediyor:
Siyasilerin cesaret edeceklerini sanmıyorum ama Atatürk'ü Koruma Kanunu' nun kaldırılması gerek.
Böyle kişiye özel kanun olur mu? Buna hukuk denir mi? Tayyip Erdoğan asıl bu ucubeden bizi kurtarsa ne iyi olur.
Ucube mi? Bu Kısımdan sonra içimden geçenleri buradan paylaşmam mümkün değil. Türk Aile Yapısı'na uymaz. Hazır sen çıplakken, Bereket Tanrısı heykeli de varken, üstelik betonu da hala yaşken; O'nun tüm "bereketi" seninle olsun diyorum sadece!
Demem o ki, "hoca(başbakan) sen ne yaptın" demeye kalmadan, cemaat(yandaş medya) oracıkta işini görüveriyor...
Not: Köşe yazısının tamamını okumak isterseniz...