9 Aralık 2010 Perşembe

Türkiye'de Tepki Vermek

"On dokuz yaşında üniversite öğrencisi ve hamile" demiş Engin Ardıç... 19 Yaşında, evli değil, hamile, öğrenci ve üstelik bazı şeyleri protesto ediyor. Söylemek istediğim çok şey var ama nasıl toparlayacağımı bilemiyorum...

Şimdi bir kızın 19 yaşında sevişmesi suç mu? Suç ise 60 yaşındaki adamın 15 yaşındaki kızla evlenmesi neden suç değil? Abdullah Gül de evlendiğinde eşi 15 yaşında değil miydi?

Evli olmadığı için sevmeye, sevilmeye, sevişmeye hakkı yok mu? Aşkın yaşı ne? Ya da Deniz Akkaya, Tuğba Ünsal, Şirin Ediger ve daha bir çok medyatik yüz evlenmeden hamile kaldığında neden kimsenin sesi çıkmıyor?

Üniversite öğrencileri hamile kalamaz mı? Lisede yasak peki tamam ama rüştünü ispatlamış akademik eğitim alan birine kim bu yasağı getirebilir?

O sevimli dostlarımızdan; yani hayvanlardan ayrıldığımız en önemli nokta, düşünebilme ve düşündüklerimizi iletebilme özelliğimizi neden kullanamıyoruz? Düşünüyoruz, konuşuyoruz, karşı çıkıyoruz, protesto ediyoruz... Üniversitede türban konusunda herkes aynı görüşte olmak zorunda değil, peki ya diğer konularda? Türbanlı kız öğrencilerin protestoları caiz de iktidaraa gösterilen tepki caiz değil mi? Adama sormazlar mı, "o öğrenciyle benim aramdaki fark ne" diye?

Bence bu ülkede herkesin korkup sustuğu devir kapandı. Kapanmalı da... Tepki göstermeliyiz, savunduklarımıza sahip çıkmalıyız, konuşmalıyız, korkmamalıyız.. İktidar korkuyor çünkü üniversitelerdeki tepki çığ gibi büyür. Türkiye'nin tarihini üniversitede başlayan tepki değiştirmiştir ve bu tepki şu anda iktidarın karşısındadır..

Bir başka konu ise bu kızın anneliğine uzatılan dil. "Anneysen ne işin var sokak protestosunda" diyor birileri. Mavi Marmara'da Filistine insani yardım götürmek isteyen annenin minicik bebeğiyle orada olması kutsal da karnındaki bebekle sokak protestosuna katılan anne kutsal değil mi?

Bu yapılan sadece suç hafifletmek benim gözünde. Polisin uyguladığı ŞİDDET bir kadının karnındaki bebeği öldürdü. Kendilerini haklı çıkartma çalışmaları bunlar. Mide bulandırıcı aşağılamalarla ilgiyi saptırmak bu yaptıkları. O kızın yarasını sarmak yerine daha fazla kanatarak bunun yapılması da gerçekten çok vahim...

1 Aralık 2010 Çarşamba

Nikotin! Memleket Nire?

Nikotin adını, onu ilk kez Fransa’ya sokan Jean Nicot’tan almış. Buraya kadar her şey normal ama hikayenin kelebek etkili bir tarafı var. Zaten olmasa buraya neden yazalım? Sağdaki görsele gelince; bu sıfatsız Nicot'un resmini koyacağıma, "gözlerinin hastasıyım, bu yolların ustasıyım" kıvamında Monroe fotoğrafı koyarım dedim.

16. yüzyılın ortalarında Portekiz'deki Fransa büyükelçisi Nicot, Lizbon’daki bitki bilimci arkadaşı tarafından akşam yemeğine davet edilir. Yemeğin yanındaki bir diğer paye ise tütün bitkisinin bahçede nasıl yetiştiğini göstermektir. Botanist arkadaş gelecekte başımıza iş açacak olan bu bitkinin özelliklerini öve öve bitiremez, hatta iyileştirici bir yanı olduğunu özellikle vurgular.

Tütünün faydaları karşısında büyülenen Nicot bundan ülkesinin de faydalanmasını ister ve neticede bir balya gönderir memleketi Fransa’ya. Yanına da not; dumanını içinize çekeceksiniz Majesteleri, ne ağrı kalacak ne sıkıntı. Kronik migren ağrısı çekmekte olan Fransa Kraliçesi’nin birkaç fırtından sonra sinüslerinin açılmasına aldanarak işe yaradığını düşünmüştür. O kadar işe yaramıştır ki bunun adı sadece tütün olarak kalamaz, “Herba Regina” (Kraliçe’nin Bitkisi) diyelim biz buna şeklinde gereğini düşünür. Başlarda tütünü Fransa’ya getirip şifalar saçmasıyla ünlenen Nicot ismi; daha sonraları sigara üzerine yapılan araştırmalarla, alıştırıcı ve bağımlı hale getiren etkin madde “Nicotina Tabacum” adıyla anılacaktır.

Yani Orta Çağ Avrupa’sından yeni çıkmış olan dandirik Fransız Kraliçesi'nin başı ağrıyor diye sen kalk ta Portekiz’den tütün gönder. Hayır her şey tamam da bu meretin dumanının çekileceğini nereden biliyorsunuz arkadaş? Ben olsam kaynatıp içerdim mesela, tadı da büyük olasılıkla kötü olacağı için dönüp bakmazdım. Koskoca gezegenin başına da böyle bir zeval gelmezdi nihayetinde. Şifalı diye tanımlanmasından bahsetmiyorum bile. Şimdi bırakın diye uğraşın durun gayrı...